
Kadraj Dergisi olarak sayfalarımızı sadece müziğe değil, bir yaşam yolculuğuna açtık bu sayıda...
Hayatın çarpıcı dönüşleriyle yoğrulmuş bir ruhun, şarkılara sığınarak nasıl hayatta kaldığını dinledik. Bahadır Tatlıöz sadece bir müzisyen değil, aynı zamanda duygularını cesurca dile getiren, yaşadıklarını melodilere dönüştürerek hem kendine hem dinleyicisine şifa sunan bir anlatıcı.
Henüz altı yaşında müzikle tanışan Tatlıöz, konservatuvardan sahnelere, sahnelerden kalplere uzanan bir hikâyeyi taşıyor. Onun için müzik; sadece notalarla değil, samimiyetle yazılan bir günce... Kayıplarla, kırılmalarla ve iyileşmeyle dolu bir süreç. Bu özel söyleşide; çocukluğundan ilham kaynaklarına, zamansızlığa inandığı şarkılardan yaratım sancılarına dek pek çok bilinmeyeni bizlerle paylaştı. Hatta bazen gülümseten, bazen boğaz düğümleten anılarını da ilk kez Kadraj okurları için anlattı.
Bahadır Tatlıöz’ün kelimeleriyle, şarkılarının ardındaki görünmeyen duyguları keşfetmeye ve müziğin bir hayatı nasıl taşıyabileceğine tanıklık etmeye hazır olun…
Hayat kırıldığında, şarkılar konuşur… Henüz altı yaşında konservatuvarla başlayan müzik yolculuğu, zamanla duyguların melodilere dönüştüğü bir kimliğe evrildi. Kimi zaman bir kayıptan, kimi zaman bir yorumdan ilham aldı. Onun şarkılarında samimiyet var, yaşanmışlık var, umut var. Kadraj’a özel bu samimi söyleşide; kayıplarını, duygularını, üretim sancılarını, müzikteki yolculuğunu ve hiç anlatmadığı anılarını ilk kez paylaştı.
-Müzik serüveniniz nasıl başladı? İlk kez hangi şarkıyla “Ben bu işi yapmalıyım.” dediniz?
Ailemde müzisyenler olduğu için müzik hayatım çok küçük yaşlarda başladı diyebilirim. Henüz 6 yaşındayken konservatuvara girerek bu yola adım attım. Pop müziğe olan ilgim ise 2012 yılında çıkardığım ‘Yıllar’ adlı şarkımla daha da netleşti. O dönem gelen güzel geri dönüşler, bu tarza olan heyecanımı ve hevesimi iyice pekiştirdi.
-Bir müzisyen olarak sizi en çok etkileyen isim ya da albüm hangisiydi?
Enstrümantal müziklerde özellikle Michel Petrucciani’nin “September Second” parçası beni derinden etkileyenlerden. Türkçe sözlü pop projeler arasında ise Levent Yüksel’in “Medcezir” albümü, hem müzikalitesiyle hem duygusuyla benim için çok özel bir yerde durur.
-Müziğinizin temelinde hangi duygular yatıyor?
Benim için her şeyin başında samimiyet ve yaşanmışlık geliyor. Dinleyene gerçekten dokunan şarkılar, içten gelen duygularla yazılmış olanlar bence. Sonrasında ise hayal gücüm devreye giriyor… Bazen yaşadığım, bazen yaşamadığım bir hikâyeyi kendi içimde öyle bir hissediyorum ki, yaşamışım gibi anlatabiliyorum.
-Sizce bir şarkının “zamansız” olması neye bağlıdır?
Beni etkileyen bir şarkının ya da sanatçının en önemli özelliği, güçlü bir edebi dile sahip olması ve toplumla ortak duygularda buluşabilmesi. Melodinin etkileyiciliği de tabii ki çok önemli… Ama sadece bu da yetmez; şarkıyı söyleyen kişinin duruşu, samimiyeti ve toplum üzerindeki etkisi de beni derinden etkileyen unsurlar arasında.
-Bir şarkıyı bestelerken önce söz mü gelir, melodi mi?
Aslında bu konuda net bir sıralamam yok. Dinlediğim müzik ya da favori şarkılarım, tamamen o anki ruh hâlime, bulunduğum ortama, mevsime hatta yaşadığım döneme göre bile değişebiliyor. Her zaman aynı şeyi hissettirmiyor; bazen bir şarkı yıllar sonra bambaşka bir anlam kazanabiliyor.
-Müzik yaparken yaşadığınız en büyük yaratıcı kriz neydi ve nasıl aştınız?
Yakın zamanda babamı kaybettim ve hemen ardından İstanbul’dan taşınmam gerekti. Bu iki olay üst üste gelince, hayatımda derin bir kırılma yaşadım. O dönemde yaşadığım yoğun duygular beni üretmeye itti; belki de en çok şarkıyı o süreçte yazdım. Hâlâ tam anlamıyla atlatabildiğim bir dönem değil ama müzik, hissettiklerimi dışa vurmak için en güçlü aracım oldu.
-Kendi hayatınızdan izler taşıyan bir şarkınız var mı? Varsa hangisi?
Kendi hayatıma birebir dokunan üç şarkım var. İlki “Yarım Adam”… İçinde tamamlanamamışlık hissiyle baş etmeye çalıştığım bir dönemin yansıması. Diğeri “Zaman”; geçmişle bugün arasında sıkışıp kaldığım anların şarkısı. Ve sonuncusu “Badem”… Belki de en naif, en kırılgan hâlimle yazdığım, duygusal olarak en çıplak hissettiğim şarkım. Çok yakında dinleyeceksiniz ve dilerim ki aynı duygularda buluşuruz.
-“Takvim” şarkınızın bu kadar sevilmesini sizce ne sağladı?
“Takvim”, samimiyet dozu çok yüksek bir şarkı ve klip oldu. Aşkı anlatırken alışılmışın aksine hüzünlü, derbeder bir dil yerine; içimizi ısıtan, umut veren pozitif duygularla yaklaşması bence şarkının en kuvvetli silahı oldu. Görsel dünyası da bu hissi çok güzel tamamladı. İnsanlara aşkı anlatırken onları karanlığa değil, ışığa davet eden bir iş oldu diyebilirim.
-Hayranlarınızdan gelen en sıra dışı yorum ya da mesaj neydi?
Hayatımda aldığım en sıra dışı mesaj… (Gülümsüyor) Bir gün mesaj kutumda upuzun, kafiyeli ama hakaret dolu bir mesaj gördüm. Resmen şiir gibi küfür yazmış! Satırlar inci gibi dizilmiş ama her biri küfür… Şok oldum ve dayanamayıp, “Kardeşim ben sana ne yaptım da bu kadar emekle bu mesajı yazdın?” diye cevap verdim. Gelen yanıt ise ayrı bir şaşkınlık sebebiydi: “Abi ben seni aşırı seviyorum. Normal bir mesaj yazsam asla cevap vermezsin diye düşündüm.” (Gülümsüyor) O an kızgınlıkla sempati arasında gidip geldim ama sonunda epey keyifli bir sohbetimiz oldu.
-Sosyal medyada bu kadar aktif olmanız müziğinizi nasıl etkiliyor?
Çok olumlu etkiliyor. Onlardan o kadar çok şey öğreniyorum ki… Bazen bir yorum, bir mesaj, bir bakış açısı bana şarkılarımda bambaşka kapılar açabiliyor.
-Müzik piyasasında kalıcı olmanın sizce altın formülü nedir?
Çok üretmek ama bunu yaparken şarkı kalitesini düşürmemek… Zamana göre şekil almamak, özünü korumak. Ve tabii ki özel hayatında da örnek olabilecek bir duruş sergilemek.
-Geçmişte yaptığınız ama gözden kaçtığını düşündüğünüz bir şarkınız var mı?
Evet, kesinlikle var! Marakeş’te klibini çektiğim “Aldırma” ve bir de “Her Tarafım Kırgın” var. Bu iki şarkının bir gün hak ettiği yere geleceğine kalpten inanıyorum.
-Yakın dönemde dinleyicileri şaşırtacak yeni bir projeniz var mı?
Evet, Çağan Şengül ile birlikte bir Kayahan şarkısına düet yaptık. Ama bu versiyon orijinalinden çok farklı, çok sıradışı bir duygu taşıyor. Heyecanla paylaşacağım günü bekliyorum.
-Bir gününüz nasıl geçiyor? Müzik dışında nelerle ilgilenirsiniz?
Spor yaparım, yürüyüşe çıkarım, toplantılarım oluyor. Zaman buldukça da ailemle birlikte sosyal aktiviteler yaparım. Hayat sadece müzikten ibaret değil, nefes aldığım başka alanlar da var.
-Müzisyen olmasaydınız hangi mesleği yapardınız?
Kesinlikle sporcu olurdum. Çünkü ticaret kesinlikle bana göre değil. (Gülümsüyor)
-Son olarak: Bahadır Tatlıöz, hayatını bir cümleyle özetlese, bu ne olurdu?
Engellerle dolu bir hayat yaşamış ama hiçbir zaman pes etmemiş, eğilip bükülmeden yürümeye devam eden bir adam…
Editor : Yusuf Kavak