Ceza Tahtasından Kamera Karşısına…
Sevilmeyen bir çocuktu, yüz binlerin kalbine Nasıl ulaştı?
“Dilenci Değilim…”
“Bir Mikrofonun Ardındaki Yalnızlık”
Serhat Aslan ile kendi iç sesine kulak vererek büyüyen bir çocuğun, sokaklara ve kalplere ulaşan hikâyesi...
Kimi insanlar kalabalıkların ortasında yalnız kalır; kimi ise yalnızlığın tam ortasında kendini bulur. Serhat Aslan da işte o ikinci yolun yolcusu. Yıllarca dışlanmış, susturulmuş, anlaşılmamış bir çocukken; bir gün hayali bir karakterle konuşmaya başlıyor. Bu karakterin adı: Serhat.
14 yaşında kendiyle tanışan bir çocuk… Ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Sırtını kalabalıklara değil, içindeki sese yaslayarak büyüyen Serhat, kendini yeniden inşa ediyor. Bir cetvelin izini taşıyan eller, zamanla bir mikrofonu tutuyor; bir zamanlar susturulan ses, artık sokakların sesi oluyor.
Bu röportajda onu sadece sosyal medyada eğlenceli videolar çeken biri olarak değil; geçmişiyle yüzleşen, kendini iyileştiren ve başkalarına da iyi gelmeyi seçen bir insan olarak tanıyacaksınız. Bu satırlarda bir hayat hikâyesi var; acıyla, dönüşümle, umutla yazılmış. Ve her cümlesinde sizi de biraz kendinize yaklaştıracak.
Hazırsanız, kendini keşfetmenin ne demek olduğunu en gerçek haliyle anlatan Serhat Aslan’a kulak verelim...
…
-Serhat Aslan kimdir?
Aslında en çok merak ettiğim şey, Serhat Aslan’ın sizin bakışınızla kim olduğu. Onu nasıl biri olarak gördüğünüz beni çok heyecanlandırıyor. Çünkü ben de Serhat’ın kim olduğunu uzun süre bilmiyordum. Ta ki 14 yaşıma bastığımda kim olduğumu keşfettim. O zaman, Serhat’ın hayali figürünü karşıma alıp onunla konuşmaya başladım. Bu sohbetler günlerce sürdü. Kendimle hiç barışık değildim, hatta kendimden nefret ettiğim zamanlar oluyordu. Kendimi çok yalnız hissediyordum; insanlarla iletişim kuramıyor, onlarla aynı frekansta olmadığımı düşünüyordum. Bu süreçte hep yalnızdım ama aynı zamanda kendimle iletişim halindeydim. Zamanla kendimi sevmeye başladım, bedenimle barıştım ve hayatımı kendim şekillendireceğime karar verdim. Serhat, düşünen; kendisiyle istişare eden ve düşündüklerini uygulayan biridir. Bugün de yalnızım ama artık biliyorum ki karşımda hep bir Serhat olacak. Hiçbir şey düşündüğümüz kadar canlı değilmiş, bunu fark ettiğimde anladım ki tek ihtiyacım olan şey güler bir yüz ve gülen yüzlerdi.
- Bugüne kadar neler yaptın?
Kimine göre çok başarılı ve güçlü, kimine göre ise hiçbir şey başarmamış biri olabilirim. Ama Serhat’ın küçük bir dünyası var. O dünyada ben birçok şeyi başardım. En önemlisi, bedenimi özgürleştirdim.
Hayatta hep önüme küçük hedefler koydum. Onlara ulaştıkça yeni hedefler belirledim. Bu süreç, düşüncelerimi ve beni canlı tuttu. Büyük hedefler koymadım çünkü bütün enerjimi sadece tek bir hedef için kullanma taraftarı değilim. Merdiven sistemini severim; her basamakta duraksayıp ardından devam etmeyi. Bu sayede ne kadar yol aldığımı görmek için arkama dönüp bakabiliyorum.
Birçok şey denedim, birçok şey yaptım. Bazen mutasyona uğradım. Ama değişmeyen tek şey anneme olan sevgim ve aşkım oldu.
- Sosyal medya yolculuğun nasıl başladı?
Ben hiç sevgi görmeyen, dışlanan bir çocuktum. Aile içinde de arkadaş çevresinde de benzer bir yaşantım oldu. İlkokul döneminde çok yaramaz bir çocuktum ve bu nedenle hep öğretmenlerim tarafından cezalandırılırdım, dayak yerdim. Aslında çok saygılı bir çocuktum. Sırf ilgi çekmek için şaklabanlık yapardım. Böyle yapınca ilgi görüyordum ama sonucu genellikle ceza olurdu: tahtanın önünde tek ayak üstünde durmak, başım önde beklemek ya da elimde kırmızı cetvel izleriyle oturmak... Ceza bitince arka sıraya geçer, defterime bir şeyler karalardım. Tek bir hayalim vardı: çok ünlü bir sanatçı olmak ve beni seven binlerce insanın önünde sahne almak. Bu hayalle defterime el yazısı ile şarkı sözleri, şiirler yazardım. O çocuk büyüdü, bir sanatçı olamadı ama onu seven yüzbinler oldu. Sonradan anladım ki sanatçı olmak değilmiş istediğim; sevgiye aç olan birini büyütüyormuşum.
- Sokak röportajlarında para toplayarak ünlendin. Bu gelenek nasıl başladı?
Sosyal medyada 10. yılım ve aktif olarak içerik üretiyorum. Bu platformlarda ne kadar farklı olursan, o kadar fark edilirsin. Ben de kimsenin denemediği şeyleri denedim. Klasik muhabirlik tarzı bana göre değildi. “Soruyu sor, cevabı al, işin bitsin” anlayışı beni tatmin etmiyordu. Halka sorular sorduğumda feryat eden, ağlamaklı olan, boğazı düğümlenen ve konuşmaktan çekinen insanları gördükçe üzülüyordum. Onları güldürmek, biraz olsun neşelendirmek istiyordum. Röportajlar sırasında kamera arkasında onları eğlendiriyordum. Bu görüntüler montajda hep kesiliyordu. Bir gün düşündüm ‘Bu eğlenceli anları neden paylaşmıyorum?’ Kısa kesitler halinde yayınladım ve insanlar bu görüntüleri çok sevdi. Ciddi röportajlar geri planda kaldı; eğlenceli anlar daha çok ilgi gördü. Takipçilerim arttı. Artık insanlar sokakta beni görünce çekinmeden mikrofona konuşuyordu. İşim kolaylaşmıştı ve halk beni daha çok sevmişti.
Para toplama konusu ise seçim döneminde başladı. Seçim anketi yaparken bir genç yanıma geldi:
— “Abe, sen YouTuber mısın?”
— “YouTuber değilim, anket yapıyorum” dedim.
— “Abe, hep görüyorum para dağıtıyorlar. Belki bize de verirsin” dedi.
Ben de:
— “Benim param yok, senin varsa sen ver” dedim.
Çocuk cüzdanından para çıkarıp verdi. Bunu kamera arkası olarak paylaştım ve insanlar çok sevdi. Sonrasında insanlar bana para vermek istedi. Başka şehirlerden bile gelip para verenler oldu. Bu bir çılgınlığa dönüştü.
-Topladığın paralar yüzünden “dilenci” damgası yedin. Zoruna gitti mi bu durum?
İnsanların çoğu yenilikçi değil. Yeni bir şeyi gördüklerinde onu hemen tanıdıkları bir kalıba sokmak isterler. Bugün sokak sanatçılarına “dilenci” demezler çünkü onlar için ayrı bir kalıp oluşturdular. Sokak sanatçısı gitar çalar, çantasını yere koyar; insanlar da içine para atar. Bu bir destek olur.
-Peki, sanat nedir size göre? Bana göre nedir?
Ben de sanat yapıyorum. Bu da bir sokak sanatı. İnsanları güldürüyor, eğlendiriyorum. Palyaço değilim ama doğallığımla, iletişimimle bu etkiyi yaratıyorum. İnsanlar da bunun karşılığında para veriyor. Stand-up izlemek için nasıl para ödeniyorsa bu da öyle bir şey. Para bir araçtır. Bir garsona bahşiş verdiğinizde o garsona “dilenci” demezsiniz. O, yaptığı hizmetin karşılığıdır.
-Batman Sonsöz Gazetesi’nde sokak röportajları yaparak gündem oluşturuyorsun. Hafızanda yer eden bir röportaj var mı?
Hafızamda en çok yer eden anı, küçük bir çocuğun gelip mikrofona konuşmak istemesiydi.
— “Soruyu bana sor” dedi.
Sorduğum soru yaşına uygun olmadığı için başka bir soru yönelttim.
Ama çocuk:
— “Yok, ben herkese sorduğun soruyu cevaplamak istiyorum” dedi.
Ben de:
— “Bugünün sorusu ekonomi” dedim.
Ve o küçük çocuğun feryadını dinledim. O yaşta o sözleri duyunca şaşkınlıkla dinledim. Yayınladıktan sonra röportaj Türkiye gündemine oturdu. TV kanallarında, internet sitelerinde, gazetelerde yer aldı. Sosyal medyada büyük yankı uyandırdı.
– Hedef ve hayallerin var mı?
Elbette hedef ve hayallerim var ama paylaşmayı pek sevmem. Çünkü bugün bana mantıklı gelen bir hedef, yarın mantıksız gelebilir. Beyin çok farklı çalışıyor. Bu yüzden her şey bir günde değişebilir. Seçtiğim hedeflere ulaşmak için çalışıyorum. Herkesin hedef ve hayalleri olur, ben de kendi hayallerimin peşindeyim.