İz bıraktığın kadar yaşarsın (gerçek ölümsüzlük üzerine)

Ayla Temiz
Ayla Temiz

Ayla Temiz 

İz bıraktığın kadar yaşarsın (gerçek ölümsüzlük üzerine)
23-09-2025

Ayla Temiz - Aile Danışmanı-Sosyolog

İz bıraktığın kadar yaşarsın (gerçek ölümsüzlük üzerine)

İnsan, milyonlarca varlık âlemi içinde sıradan yahut rastgele yaratılmamıştır.

Mükemmel bir sanatla yaratılmış ve büyük bir gayeye doğru yürümektedir. Bu dünyada ebedî değildir ama var olduğu bu âlemde sonsuz yaşama gayesi içindedir. Fıtratında verilen tüm Esmaların toplamı içinde “Hay” ve “Baki” esmasının tecellisiyle, O, sonsuz yaşam gayesini bu dünyada elde etme çabasına girmiştir. Yaşanan kayıplar, ağır gelen ayrılıklar ve bir daha bu âlemde sevdiklerini tekrar görememe acısıyla, sonsuz yaşamın peşine düşmüş ve Ab-ı Hayat suyunu bulma macerasına kendini feda etmiştir.

İçen kişiye ölümsüzlük kazandırdığına inanılan efsanevi su olan Ab-ı Hayat suyu, birçok mitolojik efsanede yer almıştır. Özellikle milattan önce 3000’li yıllarda yazılmış olan Gılgamış Destanı'ndan tutun, Zülkarneyn efsanesi, Büyük İskender’in seferleri, Hz. Hızır ile Musa Peygamber’in buluşma yerinde balığın canlandığı an gibi birçok olaya ve efsaneye konu olmuştur.

Bu suyun varlığı ve efsanelerin gerçekliğiyle ilgili kesin bilgi vermek imkânsız. Fakat farklı bir perspektiften baktığımızda, şu an aramızda olmayan ve yüzyıllardır isimleriyle, icraatlarıyla ve bıraktıkları eserlerle hâlâ adından söz edilen –tabiri caizse hâlâ aramızda yaşayan– Aristo’dan tutun İbn-i Sina’ya ve adı tarih sayfalarında geçen birçok isme “ölü” demek ne kadar doğru?

Kabul edilmesi zor bir gerçeklik ile yüzleşmek insanı sükûnete boğarmış. Belki de gerçek ölümsüzlük, var olduğun bu dünyada iz bıraktığın kadar yaşamaktır. Sen yokken bile hâlâ isminin anılması, eserlerin ve icraatlarınla var olmandır.

Eğer ölümsüz olmak bir aşk ise; “Aşkın da üç cemresi var.” der Şems: “Aşk önce göze, sonra gönle, en son ruha düşer. Göze düşerse beğeni olur, gönle düşerse aşk olur ve ruha düşerse vazgeçilmez olur.” Yoksa bizi, biz yokken bile vazgeçilmez yapan mıdır ölümsüzlük (Ab-ı Hayat’ımız)?

Gılgamış Destanı’nda ölümsüzlük ile ilgili şu ifade çok çarpıcıdır:

“Gılgamış, Uruk şehrinde yaşayan herkesin sürekli çalışmasını buyuruyor, çünkü kentin çevresini muazzam bir sur ile çevirmek istiyor. Çalışmaktan yorgun düşen halk, Gılgamış’ı tanrılara şikâyet ediyor. Tanrılar halkı dinliyorlar. Savaş ve aşk tanrıçası olan İştar, halkı korumak için Enkidu’yu görevlendiriyor. Enkidu, sedir ormanları içinde vahşi hayvanlar arasında yaşamakta. Bir vuruşmada kötülük yapan bir devi öldüren Enkidu, Gılgamış ile karşılaşınca önce onunla savaşıyor ama onu yenemeyip sonra onunla dost oluyor. Böylece tanrıçanın iradesi yerine getirilmemiş oluyor.

Her iki kudretli yaratık, Gılgamış ile Enkidu, insanoğluna düşman olan yaratıkları yok ederek dünyanın düzenini kurmaya ve ölümsüzlüğü bulmaya çalışıyorlar. Enkidu, arkadaşı Gılgamış’ı tanrıça İştar’ın ziyaretine götürür. Tanrıça, Enkidu’nun Gılgamış’a bağlılığını anlar. İştar, Gılgamış’ı baştan çıkarmaya çalışır. Gılgamış, tanrıçaya gönül verenin sonunda ölüme mahkûm olacağını bildiğinden İştar’ın aşkını kabul etmez. Gazaba gelen İştar, Enkidu’yu cüzzam illetine uğratarak ortadan kaldırır. Gılgamış’ı da aynı şekilde öldürmek ister.

Gılgamış, hayat ve ölüm muammalarını çözmek, ölümsüzlüğün sırrını elde etmek için atası Utanapişti’ye başvurmaya karar verir. Bunun için birçok gezi yapar. Ve sonunda atası Utanapişti’yi bulur. Kutsal ihtiyar, onu tanrıçanın şerrinden kurtarır ancak ölümsüzlüğün sırrını açıklamaz. Gılgamış’ı boş çevirmemek için ona kuvvet ve gençliğin sırrını yazıp verir.

Gılgamış, büyük üzüntüler içinde atasına veda eder. Bir gece rüyasında Enkidu’yu görür. Enkidu, ölülerin bulunduğu Gölgeler Vadisi'nde, hiçbiri kendisini tanıyıp hatırlamayan yaratıkların arasında, tanrıların iyiliğini ve merhametini beklemektedir. Gılgamış bu rüyadan anlar ki; ölümsüzlük, dünyada ulaşılabilecek en büyük mutluluk değildir.”

Yeryüzünde gerçek mutluluk, tanrıların yardımıyla insanların hafızasından silinmeksizin gerçek ölümsüzlüğü bulabilmektir…

Bu ve benzeri birçok mitolojik efsane, hikâye, destan ve adı hâlâ zihinlerden silinmeyen; var olmadıkları halde aramızda yaşayan eserleriyle insanlığa ışık tutan kişilerin ölümsüz olmadığını kim iddia edebilir?

Evet, onlar hâlâ aramızdalar, yaşıyorlar ve bunu Ab-ı Hayat suyuyla değil; eserleriyle, keşifleriyle ve fikirleriyle başardılar.

İnsan yaşamını anlamlı kılan önemli bir kavramdır "iz bırakmak."

İnsanın çevresindeki dünyaya katkıda bulunması, ilham vermesi, gelecek nesillere miras bırakması en büyük gaye olmalı.

Ölümsüzlüğün formülü belli: Zihinlerde iz bırakmak.

Sizler de küçük bir tebessümle başlayarak, sevginizi hissettirerek, ilginiz ile hatta sadece birini dinleyerek gönüllerde iz bırakabilirsiniz.

Mevlana’nın dediği gibi:

“Sen, anılması güzel olan bir söz ol. Çünkü insan, kendi hakkında söylenilen güzel sözden ibarettir.”

Unutmayın; varlığınız, yokluğunuz kadardır.

Tanıdığımız her gönülde iz bırakmamız ümidiyle… Sevgiyle kalın.

ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?